En Muhteşem Halıların Dokunduğu Zaman

M.Ö.7000’lerde Konya Çatalhöyük yerleşiminde başlayan bu süreç, M.Ö. 8-7 yüzyılda Friglerin Gordion kentinde devam eder ve özellikle bozkır yaşamının hakim olduğu Orta Asya kurganlarında arkeolojik kazılarla halının gizemi aydınlığa kavuşur. M.Ö. 4-3.yüzyılda Pazırık halısından sonra bilinen geniş zamanlı boşluğu, 13.yy.da Anadolu Selçuklu halıları doldurur. Dünyada zamanın en muhteşem halılarının dokunduğu bu dönem, dünya halı sanatının ilk parlak devri sayılır. Akabinde 16.yüzyılda Anadolu da halı ve kilim sanatı, ikinci ve en parlak devrini yaşar. Bu bağlamda oldukça zengin koleksiyonlardan birine sahip olan Vakıflar Halı Müzesi, halı sanatı tarihi açısından oldukça önem arz eder.

Ayasofya İmareti Girişi Başbakanlık Vakıflar Genel Müdürlüğüne bağlı Halı Müzesi, ilk olarak 13 Nisan 1979 tarihinde Sultanahmet Camii’nin Hünkâr Kasrı binasında Türkiye’nin tek Halı Müzesi olarak ziyarete açılmıştır. Dünyanın en zengin halı koleksiyonlarından birine sahip olan müzenin, çağdaş ve modern dünya müzelerinden geri kalmamak ve yeniden yapılandırılmak amacıyla çağdaş müzecilik sistemine uygun olarak tarihinde dönemin padişahı I. Mahmut tarafından yaptırılan Ayasofya İmaretine taşınması kararlaştırılmıştır. Halı Müzesi olarak planlanan ve 2007 yılında restorasyonu tamamlanan binanın Müze Teşhir-Tanzim ve Uygulama Projesi, Anıtlar Yüksek Kurulu tarafından onaylanmış, teşhir tanzim uygulama ihalesi başlatılarak müteakiben 2010 yılında müze ziyarete açılacaktır.

Tarihi halılar nasıl yıkandı?

İstanbul da mevcut vakıf müzelerini yeniden yapılandırma çalışması, Vakıf Medeniyeti Yılı ilan edilen 2006 da hız kazanmıştır. Hiçbir masraftan kaçınılmayarak Anadolu’nun en değerli halı ve kilimlerinin yıkanması için modern bir yıkama havuzu kurdurulmuştur. Havuzda yıkanan halı ve kilimler, bu atölyede konservasyona alınmıştır. Bu havuz ve atölye ile Vakıflar, adeta bir Eski Eser Hastanesi kurmuştur. Ayrıca atölyeye sürdürülebilirlik işlevi kazandırılarak halı ve kilim konservasyonu sürekli hale getirilmiştir.

Not: 2005 - 2007 tarihindek yıkama ve konservasyon işlemi Taşmış Halı Yıkama tarafından gerçekleştirilmiştir.

Anadolu Dokuma Mirası Sergisi

Müzenin konservasyonu yapılan halı ve kilimleri, Nisan 2007 tarihinde İstanbul da düzenlenen XI. International Conference On Oriental Carperts (XI. Uluslararası Doğu Halıları Konferansı) nedeniyle 21 - 27 Nisan 2007 tarihleri arasında düzenlenen Anadolu Dokuma Mirası Sergisi ile dünyaya tanıtıldı. Bilim ve sanat dünyasından çok yoğun katılım ve ilginin olduğu bu konferansta en çok ilgi ve takdir toplayan Vakıflar Halı ve Kilim Sergileri oldu. Yeni Halı Müzesi olarak açılması planlanan Ayasofya İmaretinde Halı Sergisi; Sultanahmet Camisinin alt katında yer alan mahzende ise Kilim Sergisi açıldı. Bu sergilerle Vakıf olgusu, dünya kültür mirasında hak ettiği yerini bir kez daha ispatlamış oldu.

Abdurrahim Karakoç Abdurrahim Karakoç

Dokumacılığın Öyküsü ve Halı Sanatının Tarihi Gelişim Süreci

İnsanoğlunun günümüzden yaklaşık 10 bin yıl önce yerleşik hayata geçerek hayvanları evcilleştirmesiyle birlikte dokumacılık sanatı da doğup gelişmiştir. Dokumacılık ilk başlarda insanoğlunun gereksinimi sonucu doğmuş olsa da daha sonraları gelişip zenginleşerek ihtiyaç olmaktan çok, tüm yaşam biçiminde yer bulan sosyal ve sanatsal bir kimlik olmuştur. Dolayısıyla halı ve diğer dokuma yaygılar, toplumun kültürünü inanç gelenek ve göreneklerini yansıtan çok önemli belgelerdir. İnsanoğlu nasıl ki mezar taşlarına, dikili taşlara, abide ve sanat yapıtlarına inançlarını simgelemişlerse aynı şekilde bir takım sembollerle inanç ve geleneklerini halı ve kilimlere de aktarmışlardır.

Zengin Bir Kültür Olan Halılar

Halı ve kilimler bazen gelinlerin çeyizinde yer almış, bazen sevgilisini kaybetmiş veya sevgilisine özlem duyan geç kızların sırdaşı olmuştur. Kimi zaman kalemi olmayan şairin dili, bazen iki düşmanı dost yapan barışın sembolü, bazen kral ve padişahların en değerli hediye aracı, bazen de güç ve kudretin ifadesi olmuştur. Dünya hayatında bu kadar zengin bir kültür birikimine sahip olan halı ve kilimler elbette ki ölümden sonraki hayat için de önem taşıyacaktır. Bazı antik kaynaklarda ölülerin evden mabede oradan da mezara kadar halı veya kilim üzerinde taşındığı kaydedilir. Ayrıca Anadolu’nun bazı yörelerinde ölülerin mezar tabanına halı ve kilim serildiği yapılan arkeolojik kazılarla tespit edilmiştir.

Dokumacılığın ilk izleri Anadolu da görülür. Konya Çatalhöyük yerleşiminde yapılan arkeolojik kazılarda M.Ö.7.bin yıla tarihlenen dokuma ağırşakları ve iğnelerin bulunması, ayrıca dokuma parçacıklarının ele geçmesi dokumacılığın insan hayatında yerini aldığını kanıtlamaktadır. Eskişehir-Gordion kazılarında da M.Ö.8.yüzyıla tarihlenen geometrik desenli yün ve keten dokuma parçaları bulunmuştur.

Selçuklu Halılarının Karakteristik Özelliği

Dünyanın en eski sağlam halısı ise M.Ö.4 3.yüzyıllar arasına tarihlenen Orta Asyadaki Pazırık Kurganı adı verilen mezarda ele geçmiştir. Yine Doğu Türkistan da M.S. 3 ve 5. yüzyıllara tarihlenen halı parçaları bulunmuştur. Mısır ve Irak ta da 8 ve 10. yüzyıllar arasına tarihlenen İslam döneminin halı parçaları ele geçmiştir. Anadolu halı sanatının ilk önemli eserleri ise 13 ve 14. yüzyıllarda Anadolu Selçukluları döneminde Konya, Beyşehir, Aksaray ve Sivas’ta dokunur. Selçuklu halıları, renk ve dekor bakımından oldukça göz kamaştırıcıdır. Renkler az kullanılmış olmasına rağmen aynı rengin farklı tonları bir arada uyumlu bir şekilde uygulanmıştır. Mavi ve kırmızı, halılardaki ana renklerdir. Bezen de sarı ve yeşil renkler kullanılmıştır. Selçuklu halılarının en karakteristik özelliği geniş bordür ve iri kûfi yazı dekorudur. Selçuklu halılarına anıtsal bir nitelik kazandıran bu kûfi yazı, başlangıçta uçları ok başı biçiminde üçgenlerle sonlanan katı bir biçimde iken, daha sonra değişimlere uğrayarak

14. yüzyılda örgülü ve çiçekli kufi olarak devam eder. Kûfi bordür dışında Selçuklu halılarında baklavalar, sekiz köşeli yıldızlar ve uçları çengelli sekizgenler gibi motifler zemin kompozisyonunu oluşturur. Ana zemini dolduran bu motifler sonsuzluğu ifade edecek şekilde yan yana ve üst üste sıralanmıştır. Venedikli tüccar Marco Polo, İslam tarihcisi Ebul Fida ve ünlü seyyahlardan İbn-i Batuta, 13.yüzyılda Konya, Beyşehir, Aksaray ve Sivas ta dokunan Selçuklu halılarından övgüyle bahsederler ve bu halıların dünyanın dört bir tarafına ihraç edildiğini belirtirler.

En Önemli Merkez: Konya

Dünyada çok az sayıda kalmış olan Anadolu Selçuklu halılarının en önemli grubu, Konya grubudur. Bu grup, Konya Alaaddin Camii’nden gelen ve bugün Türk-İslam Eserleri Müzesinde sergilenen 8 adet halıdır. Bu grubun dışında Mısır Fustat (eski Kahire) ta küçük parçalar halinde bulunan ve dünyanın değişik müzelerinde sergilenen 7 adet Anadolu Selçuklu halı parçaları vardır. Bu iki grup dışında bir de Beyşehir Eşrefoğlu Camii’nde bulunan 4 adet halı, Anadolu Selçuklularından günümüze kalabilmiştir. Beyşehir grubundan 3 ü Konya Etnografya Müzesinde 1 i de Keir adı verilen özel koleksiyondadır. Tibet Grubu adı verilen ve yüzyıllarda Anadolu da dokunup Orta Asya ya ihraç edildiği kabul edilen 5 adet Anadolu Selçuklu halısı da dünyanın değişik müzelerinde sergilenmektedir. Ayrıca Sivas Grubu olarak adlandırabileceğimiz 5 adet Anadolu Selçuklu halısı, Vakıflar Halı Müzesinde bulunmaktadır.

Uşak Halıları Halı Sanatının Öncülüğünü Yapmıştır

Anadolu da yy. Selçuklu halılarının yerini 14.yy. ın ikinci yarısından itibaren hayvan figürlü halılar alır. 14.yüzyıl başlarında Anadolu Selçuklu devletinin zayıflaması ve Anadolu birliğini bozan Moğol istilası, klasik Selçuklu sanatının yanında yeni bir sanat üslubunu doğurur. Kökeni Orta Asya ve Uzak Doğu ya dayanan hayvan figürlü halılar görülmeye başlanır. 14 ve 15.yüzyıl boyunca Anadolu da dokunan hayvan figürlü halılar Crivelli, Carpaccio, Ferrara, Lorenzetti, Huguet ve Buonacorso gibi Avrupalı ressamların tablolarında resmedilmiştir. Anadolu da 15.yy. başından itibaren Crivelli, Memling, Holbein, Lotto ve Bellini gibi Avrupalı ressamların tablolarında da gördüğümüz geometrik desenli halılar ortaya çıkar. Bu tip halılar, daha çok Batı Anadolu da görülmekle birlikte Orta Anadolu ve Doğu Anadolu’da dokunmuşlardır. Anadolu Halı Sanatının ikinci ve en önemli parlak devri, 16.yüzyıl ile başlar ve 17.yüzyıl boyunca devam eder. Bu dönemde dünyanın en harika halıları sayılan Osmanlı Saray Halıları ve Uşak Halıları dokunur. Özellikle madalyonlu ve yıldızlı olarak nitelenen iki ana grupta gelişen Uşak halıları, 16 ve 17.yy. boyunca dünya halı sanatının öncülüğünü yapmıştır. Dünyanın dört bir tarafından sipariş edilen Uşak halıları, Avrupalı ressamların tablolarında da sık sık görülmektedir.

Anadolu Selçuklularına ait mimari eserlerde taş ve çini bezemede sık kullanılan bir bezemedir. Örneğin 1217 tarihli Sivas’taki I. İzzettin   Keykavus Türbesinin pencere alınlıklarındaki çini panolarda görülen motifin aynısı bu halımızın bordüründe de görülmektedir.

Ayrıca Tokat, Kayseri, Konya ve Aksaray’daki Selçuklu mimari    bezemelerinin benzerlerini  A.344  envanter numaralı  halının  desenlerinde  de görmekteyiz. Örneğin Tokat Sümbül baba Darüssülehası’nın (12.yy.sonları) taç kapısının iki yanındaki silmelerde görülen örgülü kûfi işleme ile halımız bordüründeki kûfi işleme arasında da benzerlik dikkati çeker.

Daha önceleri müze kayıtlarında ve yayınlarda bazı araştırmacılar tarafından 15.yüzyıla tarihlendirilen ve Memluk sanatı etkisinde dokunduğu ve bağlantılı olduğu düşünülen halının, aksine Memluk sanatı daha gelişmeden dokunduğu son yapılan araştırmalar açıkça göstermektedir.

Halıdaki Sanat

Müzedeki ikinci önemli Türbesinin pencere halı kalınlıklarındaki çini panolarda görülen motifin aynısı bu halımızın bordüründe maralı halıdır. 13.yüzyılda Doğu Anadolu da dokunan bu halı, Divriği Ulu Camiinden de görülmektedir. Kırmızı Ayrıca Tokat, Kayseri, Konya ve Aksaray’daki Selçuklu mimari bezemelerinin Cizre Ulu Cami kapı kaplama motiflerinden detay(12.yy.sonu) zemin üzerinde iki adet büyük sekizgen madalyon yer alır. Köşelerini kareye benzerlerini A.344 envanter numaralı halının desenlerinde de görmekteyiz. Örneğin Tokat Sümbülbaba Darüssülehasının(12. yy.sonları) taç kapısının iki yanındaki silmelerde görülen örgülü kûfi işleme ile halımız bordüründeki kûfi işleme arasında da benzerlik dikkati çeker. Daha önceleri müze kayıtlarında ve yayınlarda bazı araştırmacılar tarafından 15.yüzyıla tarihlendirilen ve Memluk sanatı etkisinde dokunduğu ve bağlantılı tamamlayan köşebentler vardır. Büyük sekizgen madalyonun tam merkezinde sekiz kollu bir yıldız bulunur. Yıldızın kolları uzatılarak çarkıfelek oluşturulmuştur. Bunların etrafında yine bir sekizgen ve bunun dışında iki sıra yörüngesinde dönen sekiz kollu yıldızlar bulunur. Burada da güneş ve etrafında yörüngelerinde dönen yıldızların oluşturduğu diagramla Allah anıldığı düşünülmektedir.

Daha dıştaki sarı-lacivert şaşırtmalı olarak yapılmış palmete benzer uzantılar Orta Asya da Salur gölünde de bulunur. Sembolik anlam taşıyan Orta Asya etkili bu motif kaynak olarak, mimariden etkilenmektedir. Belki de mimarların çizimleri halıya uyarlanmıştır. Burada kare planlı bir yapıda sekizgen kasnak ve kubbe ile köşelerdeki dolgularla tromplu geçişler anlatılmaktadır. Halıda dikkati çeken en önemli özellik, Selçukluların karakteristik özelliği olan kûfi yazı dekorudur. Halını bordüründe görülen kûfi yazı dekorunun aynı ve benzerlerini, Konya, Sivas, Tokat, Erzurum ve Kayseri deki Selçuklu mimari bezeme unsurlarında da görmek mümkündür.

Şimdiye kadar 15 ve 16.yüzyıllara tarihlendirilen bu halının, son yıllarda yapılan araştırmalar neticesinde Selçuklu halılarıyla renk, motif ve dokuma tekniği ile Selçuklu mimari bezemeleriyle paralel karakteristik özelliğiyle yeniden değerlendirilerek araştırmacılar tarafından Selçuklu halısı olduğuna karar verilmiştir.

Şimdiye kadar 15 ve 16.yüzyıllara tarihlendirilen bu halının, son yıllarda yapılan araştırmalar neticesinde Selçuklu halılarıyla renk, motif ve dokuma tekniği ile Selçuklu mimari bezemeleriyle paralel karakteristik özelliğiyle yeniden değerlendirilerek araştırmacılar tarafından Selçuklu halısı olduğuna karar verilmiştir.

Bir diğer önemli eser, yüzyılda Doğu Anadolu da dokunan bu halı da Divriği Ulu Camiinden gelmiştir. Halının iç dolgusunda mavi renkli, sekiz kollu yıldızlar ve aralarında kalan boşluklarda mavi renkli baklavalar yer alır. İnce bordürlerinde köşeli S- ler, ana bordüründe ise iki yana kancalı, kûfi yazı da denilebilecek geometrik motifler bulunur. İç dolguda görülen motifler yüzyılda mimaride sırlı tuğla ve çini mozaik süslemelerde görmekteyiz. 13.yüzyıldaki Selçuklu halılarında iri kûfi yazı dekorunun yerini 14.yüzyılda dar bordürde geometrik şekle uydurulmuş motifler alır. Bu halının bordüründeki motifler de Selçuklu kûfi geleneğinin devamında geç dönemde uyarlanmıştır. Daha önceleri müze envanter bilgileri ve yayınlarda 14 ve 15.yüzyıllara tarihlendirilen halı, Selçuklu mimari bezeme unsurları ve diğer dünya müzelerindeki benzer halı örnekleriyle karşılaştırma yapılarak yeniden değerlendirilmiş ve 13.yüzyıl sonu 14.yüzyıl başına tarihlendirilmesi uygun görülmüştür. Nitekim halının zemin kompozisyonu Konya Etnografya Müzesinde bulunan 13.yüzyıl Beyşehir Selçuklu halısıyla benzerlik gösterir.

Müzemizde yer alan önemli eselerden biri diğeri de A.19 envanter numaralı halıdır.(resim-13) A.85 envanter numaralı halının benzeridir. Divriği Ulu Camiinden gelen halı, yüzyılda Doğu Anadolu da dokunduğu kabul edilmektedir. Mavi renkler zeminde birbiri üzerine kurulmuş sekizgenler, içlerinde de kenarları kancalı kareler yer alır. Karelerin içinde karşılıklı eli belinde motifleri bulunur. Bunlar kilim ve zili dokumalarında görülür. Kenar bordürlerinde S- ve kufi yazıdan gelişmiş motifler bulunur. New York Metropolitan Müzesinde yer alan 13.yüzyıl sonu Konya Selçuklu halısıyla hemen hemen aynıdır. Ayrıca aynı müzede yer alan 13.yüzyıl Fustat Selçuklu halısında görülen ince bordür motifiyle benzer motifler, bu halıda da görülmektedir.

Yine Türk İslam Eserleri Müzesinde bulunan 13.yy. Konya Selçuklu halısının motifleriyle benzerlikler görülebilmektedir ve bu halı birçok yayında da Selçuklu halı geleneğiyle bağlantılı olarak değerlendirilmektedir.

Geç dönem Selçuklu halılarından sayılan A.305 envanter numaralı halı da diğer önemli halılarımız gibi Divriği Ulu Camiinden gelmiştir. Doğu Anadolu da 14.yüzyıl başlarında dokunduğu kabul edilmektedir. Kırmızı zemin üzerinde içi mavi, lacivert ve kırmızı renklerde örgülü bantlı madalyonlar bulunur.

Halının zeminini kaplayan küçük sekizgen motifler, I. Grup Holbein halılarına benzemektedir. Aslında bunlar birbirine düğümlenmiş, mücadele eder şekilde verilmiş iki ejder figürüdür. Ejder mücadelesi tasviri uzak doğu kaynaklı olup sembolik olarak gökyüzünde bulutların çarpışmasını, şimşek oluşmasını ve bereketli yağmurların başlamasını, dolayısıyla baharın gelişini anlatmaktadır.

Örgülü bantlı madalyonların merkezlerinde içinde sekiz kollu yıldız bulunan bir kare ve bunun dörtkenarından uzanan kıvrımlı motifler bulunur. Dört yönü anlatan bu motifler Orta Asya kaynaklıdır. Halının içteki ince bordürü S şeklinde, ana bordürü bozuk bitkisel bezemelidir. En dıştaki ince bordürde sarı renkli kûfi yazıdan gelişen bir motif bulunur. Ortada bir üçgenin iki yanında ok ucu gibi dik uzanmış harfler yer alır. Bu motif Türk İslam Eserleri Müzesi ve Konya Etnografya Müzesinde bulunan Selçuklu halı parçalarında da görülür.

Ayrıca A.305 envanter numaralı yy. Selçuklu halısı Londra özel Keir koleksiyonunda bulunan 13.yüzyıl Selçuklu Beyşehir halısında da görülmektedir.(çizim-1) Yine Niksar Kulak Kümbetin kapı alınlığında yer alan kûfi kitabenin uç kısımlarının halımızın ince bordüründeki kûfi dekorla benzer olduğu görülmektedir.(resim-17) Bu nedenle bu halının da yüzyıl Selçuklu halısı olduğu kabul edilebilir. Ancak bazı yayınlarda 15 ve 16.yüzyıllara tarihlendirilmiştir.

Makale: Selman Kardeşlik / İSTANBUL VAKIFLAR HALI MÜZESİNDE KONSERVASYON ÇALIŞMALARI VE YENİ KEŞFEDİLEN SELÇUKLU HALILARI

Editör: TE Bilişim