Ayşe teyzesi cart diye gitti reklamından sonra kıyafetlerinde çamaşır suyu kullanan hanımların giysileri yine cart diye gidiyor.

Çünkü çamaşır suyu her halükârda ipliklerdeki liflerin canına okuyor.

İsterseniz dünyada en sözüne güvenilir insana reklamınızı yaptırın.

Eğer arkasından bir yalan çıkarsa reklam çöp olur.

Sosyal medyada ürün paylaşan ve tavsiye eden arkadaşlar kendi isimlerini (yani kişisel markalarını) iki paralık etme uğruna kalitesiz bir ürünü tavsiye ediyorsa kendileri bilir.

Aynı durum yan yana görüntü verdiğiniz insanlarla da alakalıdır. Siz sözüne ve haberlerine güvenmediğiniz, izlemediğiniz bir insanla ancak kendi marka değerinizden ödün vererek yan yana görünürsünüz.

O kişi de sizi kullanarak güven inşa etmeye çalışır.

Ben evveliyatında tüm köyün tavuklarına ilişen bir tilkiye hiçbir zaman güvenmedim.

Güvenmem de.

Aynı zamanda sosyal medyada elde edilen sayısal başarı birkaç yönden sorgulanması gereken bir durumdur.

Geçen gün öğrendiğim kadarıyla canlı yayın izleyici satın alma diye bir imkân varmış.

İnternette "facebook canlı yayın izleyicisi satın alma" diye arama yaptığınızda birçok satıcı bulmanız mümkün.

Canlı yayınınızı çok izlenmiş göstermek için 1.000 kişi satın almanın maliyeti 500 TL'yi geçmiyor. Hem satın aldığınız izleyiciler reklam aralarında bile izlemeye devam ediyor (dümene bakar mısın?)

Sürekli izleyici. Nasıl tezgâh?

Hem izleyicim çok diye insanlardan sponsorluk al.

Hem de "bu adamı bu kadar kişi izliyorsa bir sebebi olmalı" düşüncesine sahip onlarca izleyici daha kazan.

Bu sektörel TV işi böyle giderse pandemiyi fırsata çevirmiş olur.

Zaten sektörümüzün enerjisini her yıl emen bir şeyler çıkmazsa nereye gidecek bu enerji. Az boş bıraksalar dünya çapında bir sektör olacağız da...

Bir de arkadaş sen pazarcılık yaparken marka olamamışsın, halı yıkamacılık yaparken sektörün en iyi işletmecilerine dil uzatmış, meslektaşlarını birbirine düşürmekten öteye geçememişsin.

Her önüne gelen işe tav olmuş, kadın çorabına tohum koyularak yapılan çim adam kadar yeşillenebilmişsin.

Yazılım ayağına onlarca meslektaşını dolandırmışsın.

Daha güzel yazılım işi yapan adama tekelleşmeye çalışıyor, ekmeğimizle oynuyor demişsin.

Beraber çalıştığın makinecilerin işine, ekmeğine göz koymuş, kiminden yumruk, kiminden de tekme yemişsin.

Hele hele Silivri’den kaçışın dillere destan.

Fuarcıları, dernek organizasyonlarını kopyalamaya çalışmışsın.

Pazarcı mısın?

Halı yıkamacı mısın?

Sepetçi misin?

Makineci misin?

Otelci misin?

Sunucu musun?

Nesin?

Sen ne idüğü belirsiz bir garabetsin.

Önüne gelen işe salça olan, hiçbir işte başarı yakalayamayan bir şark kurnazısın.

Kalkmışsın sektörde yıllar eskitmiş insanların arasını açacak hinlikler peşinde koşuyorsun.

Bir yandan da maya tutmayacak adını markalaştırmaya çalışıyorsun.

Bunlar reklam kokan hareketler mayk.

Yayında izleyici sayısının artmasını beklerken gözün önünde dolar işaretlerinin uçuştuğunu görüyor gibiyim.

Senin ne mal olduğunu ben biliyorum. Millet de yakında öğrenir.

Neden bu kadar uzun yazdım bilmiyorum.

Lakin seni dört mısra ile anlatma yeteneğim de var bilesin.

Bu da ispatı;

Şükrü benim, yazdın gördük,

ucubedir senin nefsin.

Hiçbir işe yaramazsın,

vurdukça ses veren tefsin.

Ben durdurulmayan kervan başı,

sen baltasız sapsın.

Ne söylesem yüzün yok,

Allah bildiği gibi yapsın.

Dikkate almazsın bilirim ama son bir uyarım olsun.

Böyle devam edersen adamda olamazsın, madamda olamazsın.

Olsan, olsan çim adam olur, kısa zamanda kurur gidersin.