Etrafımda başarılı bir çok kobi görüyorum. Bu kobilerde yaşanan önemli bir soruna değinmek istiyorum. 

Ülkemizde kobilerin çoğu belli bir büyüklüğe ulaştıktan sonra ne hikmetse ya satılıyor ya duraklayıp gerilemeye başlıyor ya da aniden batıyor. 

Başarılı bir şirket bir kaç yıl büyüyüp geliştikten sonra neden büyüyemez? Neden ivmesini yitirerek duraklar? Neden batar? 

Konuyla ilgili benim tespitim şu. Şirketin sahibi bir kaç yıl yaşanan başarıyı kendinden bilip narsistik kişilik bozukluğu hastalığına yakalanıyor. Tabi bunda yalaka dostlarının payı büyük.

Narsisizm insanın kendi benliğine karşı duyduğu hayranlık, kabaca tabirle kişinin kendisine aşık olması olarak tanımlanan bir hastalıktır.

Anadolu'da meşhur bir söz vardır. "Parayı bulunca önce arabayı değiştirdi, sonra eşini boşadı." Genelde bununla da kalmaz parayı bulan. Kendini hovardalığa verir. Onu uyaran dostlarını etrafından uzaklaştırır. Sonra şirketin emektarlarını işten çıkarır, sonra da batar.

Başarının kaynağının ekip çalışması olduğunu fark edemeyen patron etrafındaki insanların kendisini aşağı çeken bir yük olarak görmesi sonucu önce ailesinde, sonra şirketin üst düzey yöneticilerinde ve çalışanlarında budama yapar. Çünkü uzun yıllar cefakarca çalışan işçilerin tazminatları bile şirkete yük olarak görülür. Adaletli paylaşılmayan gelir zaten patrona karşı çalışanların bakışını değiştirmiştir. Hele bir de lüks yaşam takıntısı varsa kesin işletmede dedikodusu yapılıyordur. Dedik ya başta eşini değiştirir başarılı patron. Halbuki her başarılı insanın arkasında onu destekleyen bir eş vardır. 

Hep düşünmüşümdür neden bu şirketler bir üst seviyeye çıkamıyor diye. Yani 50 kişi çalışırken neden 500 kişiye ulaşamıyor. Birkaç yılda 5 kişiden 50 kişiye çıkarak 10 kat büyüyebilmiştir halbuki. Aynı ivmeyle büyüse 500 kişiye çıkması gerekmez mi? 

Bir diğer husus da şirketlerde başta yanlış giden kazanç mekanizması. Bu şirketlerde patrona yakın maaş alan profesyoneller yoktur. Bu şirketlerde beyaz yakalılarda pirim usulü çalışma yoktur. Bu şirketlerde bir kaç yılı tamamlayan işçinin tazminatı çok görülür. Bu şirketlerde personele güven yoktur. Şirket, patronun malı, çalışanlar da maraba olarak görülür.

Said Nursi, Mektubat isimli eserinde insanlık tarihini beş devire ayırıyor. Vahşet ve bedevilik devri, memlukiyet (kölelik) devri, esirlik (marabalık) devri, ecirlik (maaşlı çalışma) devri, malikiyet ve serbestlik devri. Çağımızda bazı şirketler maaşlı sistemden malikiyet ve serbestlik sistemine geçti bile.

Google, facebook gibi teknoloji şirketleri çalışanlarını şirkete ortak edip yüklü miktarda maaş ve pirim usulü ücretlendirme yapıyor ve çalışanların bazılarına ödemeleri şirket hissesi olarak veriyor. YouTube, Amazon gibi uygulamalar içerik üreticilerine adil bir paylaşım yaparak her yıl milyarlarca dolar ödeme yapıyor. Ülkemizde büyük holding patronları pirim sistemini ve çalışanlarla ortaklık kurmayı 50 yıl önce keşfetmiş, kullanıyor. Yüksek gelire sahip profesyonel yöneticileri şirketlerinin başına geçirerek uzun ömürlü şirketlerin kurulmasına vesile oluyorlar. İşte narsistik kişilik bozukluğuna sahip şirket patronları bu seviyeye asla gelemiyor. Çünkü kendi gerçekliğinin farkında değil. Çünkü tüm başarının sebebi olarak kendini görüyor. Küçük bir fırtınada devrilen çürük temeller üzerine şirket inşa etmeye çalışıyor.

Kaynaklar

1. https://tr.wikipedia.org/wiki/Narsisizm

2. Google Sırları -  Laszlo Bock

3. Mektubat - Said Nursi