Çevre bilincinin neresindeyiz?

Çevre koruma bilinci, doğa bilinci, ekolojik bilinç ve endemik bilinci… Daha birçok başlık sayabiliriz. İç içe geçmiş bu kelimeler bizim için neyi ifade ediyor?

Önce Çevre nedir bir bakalım!

Çevre yaşadığımız ortam, teneffüs ettiğimiz nefestir. Doğanın bütün canlılara sunduğu imkanı koruyabildiğimiz zaman çevre de bizlere cömertliğini esirgemez! Oysa bizler çevrenin, doğanın korunması için yapmamız gerekenleri yapmayız da yapmamamız gerekenleri neden yaparız?

Kainattaki bütün canlı ve cansız varlıkların insanoğluna sunduğu nimetlerin kıymetini yok etmekle mi doğru yaparız yoksa onları koruyarak gelecek nesillere daha güzel bir çevre, doğa bırakabilmek mi daha iyi? Bu seçim bizim elimizde!

Doğanın sunduğu su, hava, toprak, orman, bitkiler, sürüngenler, kanatlı ve kanatsız bütün canlılar insanoğlunun himayesinde, varlıklarını sürdürebilmek için hayat mücadelesi veriyorlar.

Rabbim her canlıyı tabiat ortamına, iklimlere, mevsimlere göre dizayn etmiş. Dünyada keşfedilmeyen canlıların keşfedildiklerini görüyoruz. Yaşam için bütün canlıların olmazsa olmazı su ‘dur. Su hayattır, su yoksa hayat yoktur. Su kaynaklarımızın azalması başta küresel ısınma, bilinçsiz tüketim, tarımda vahşi sulama, sanayide ve hizmet sektörlerindeki su israfıdır. Doğaya ve çevreye salınan egzoz gazı vesaire insanlığın ve diğer canlıların temel yaşam haklarını tehdit eder hale gelmiştir. Bu tehdide karşı toplumların ve bireylerin önlem alması kaçınılmazdır. Çevre duyarlılığı konusunda tüm kurumların yanında sektör olarak suyun en çok bizim sektörümüzü etkileyeceğinden dolayı bizlerin daha bilinçli olması gerekmektedir.

Bu bağlamda objektif ve radikal kararlar almamız kaçınılmazdır. Bu mücadeleye sosyal çevremizi duyarlı hale getirerek kendimizden başlamalıyız. Belki bugüne kadar bulunduğumuz bölge ortamı, fiziki şartlar gibi nedenlerle ister taşra ister kent merkezlerinde çevre bilinci konusunda istisnalar hariç yeteri kadar özen gösterdiğimiz söylenemez. İster taşra ister sanayi içi bu tür yerlerde halı yıkama tesislerimizde deşarj edilen ve mahiyeti meçhul kimyasal atık durumundaki ilaçlı suların akıbetini hangimiz biliyoruz? Acaba söz konusu bu ilaçlı sular şehir içme suyuna mı kanalizasyona mı gidiyor veya çökertmeye verdiğimiz kimyasal karışımların akımlarıyla ilgili şemamız var mı?

Bu kimyasalların yüzdeliklerini biliyor muyuz?

Çünkü ben işletmemde bunları yaşadım ve gereğini de yaptım.

İşte burada ilgili yasalardan hareket edilerek 82872 çevre mevzuatıyla ve 1593 UHK’nın ilgili yönetmeliklerine göre GSM yönetmeliklerine riayet ediyor muyuz? Maalesef cevap hayır. Denetim olmadığı için bilmiyoruz.

Haklısınız çevre konusunda önce kendimize çeki düzen vereceğiz, sonra kitleleri harekete geçireceğiz. Başta Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Belediyeler, Odalar, Dernekler, Federasyonlar ilgili STK’lar olmak üzere taşrada Tarım İl Müdürlüğü, Halk sağlığı merkezleri gibi birimlerle geniş tabanlı bir koordinasyon oluşturulmalıdır. Bizler ise işletmeler üzerinde oto kontrol mekanizmasını tesis etmeliyiz. Günümüzde devam eden bazı işletmelerin bırakın çevre duyarlılığı ve insan sağlığını, kamu sağlığını istisnalar hariç çevre temizliği iç ve dış mekan temizliği konusunda bana gazel okumasınlar. Çünkü görüyorum, biliyorum. Kullanılan ilaç materyallerini, Bakanlık ruhsatına tabi değil merdiven altı imalatlar, çökertme adı altında doğaya sunulan atıklar…Kurutma alanları açık alanlarda olanlar her türlü mikrop ve zararlıya davetiye çıkarıyor.

İşimiz temizlik böyle mi çevreye ve doğaya duyarlı olacağız?

O zaman halılar ve müşterilerimiz masum ama bazılarımız masum değiliz.

Hepimizin masum olması dileğiyle…